16 Nisan 2010 Cuma

BORÇ KULLANAN KURUMUN ZARAR ETMESİ DURUMUNDA ÖRTÜLÜ SERMAYE DÜZELTMESİ

Yazarlar:MustafaKOCAMESE*
Yazarlar:GürayBAL**
E-Yaklasım / Mart 2010 / Sayı: 207


Örtülü sermaye kapsamına giren borçlanmalar sebebiyle ödenen faizlerin düzeltilmesinde, borç kullanan istirakin ilgili hesap dönemi sonunda zarar etmesi ya da istirak kazancı istisnası olarak dikkate alınan tutardan daha düsük miktarda kâr elde etmesi hallerinin istisna uygulamasına etkisinin ne olacagı konusunda Mali İdare
tarafından çesitli muktezalar verilmistir.

Konu ile ilgili verilen bir muktezada([2]);
“Genel olarak, sirketlerin gelirlerinden faaliyetin devamı için yapılan Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kabulü mümkün bütün özel ve genel giderler (amortismanlar ve karsılıklar dahil)indirildikten sonra kalan tutar safi kârı teskil eder ve bu kâr yine aynı Kanun maddelerine göre dagıtılır. Bu itibarla, elde etmis oldugunuz faiz gelirlerinin kâr payı olarak dikkate alınması Türk Ticaret Kanunu kapsamında bir kâr dagıtımı olarak degil, sadece vergisel yükümlülükler bakımından kâr dagıtımı olarak dikkate alınması gerekir. Bu nedenle zararlı durumlarda da örtülü sermaye faizi
ödenmesi durumu ile karsılasılabilir. Bu takdirde, ileride elde edilecek kazanca mahsuben yapılan bir dagıtım söz konusu olup, borç alan kurumun zarar etmesi veya kâr dagıtımı olarak dikkate aldıgınız faiz gelirinden daha az kâr elde etmesi istisna uygulamasına engel teskil etmeyecektir.”
denilmek suretiyle borç kullanan tarafın zarar etmesi durumunda da düzeltmenin yapılmasının mümkün oldugu belirtilmistir. Yine bir baska muktezada([3]) bu görüse paralel olarak;
“Örtülü sermaye üzerinden faiz ödenmesi, kâr payı dagıtımı hükmündedir. Genel anlamda kâr payı dagıtımı yapılabilmesi için, kurumun dönem sonuçlarının kârlılıkla kapanmıs olması veya geçmis dönemlerden gelen birikmis kârlarının bulunması gerekir. Burada sözü edilen kâr dagıtımı ise Türk Ticaret Kanunu bakımından kâr dagıtımı hükmünde bir islem olmayıp, sadece vergilendirme ile ilgili yükümlülükler bakımından kâr dagıtımı olarak dikkate alınmaktadır. Borç alan kurumun dönem sonuçlarının zararla sonuçlanması durumunda da ileride elde edilecek kazanca mahsuben yapılan bir
dagıtım söz konusudur. Bu nedenle, kurum zararda olsa dahi vergisel yükümlülükler açısından kurumun kâr dagıtımı yapmıs gibi degerlendirilmesi gerekir. Ancak, kâr dagıtımından söz edilebilmesi için gerek borç alan ve gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye sartlarının gerçeklestigi hesap döneminin kapanmıs olması sarttır.
Buna göre; örtülü sermaye üzerinden Sirketinize ödenen faizlerin borç alan sirketçe geçici vergilendirme dönemlerinde kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınıp vergi matrahına ilave edilmis olması halinde, söz konusu tutarın 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinin (1) numaralı alt bendi uyarınca istirak kazançları istisnası kapsamında degerlendirilmesi, 2006 yılı kurumlar vergisi beyannamesinin verilmis olması halinde de vergi dairesi müdürlügü nezdinde düzeltme talebinde bulunulması mümkündür.”
seklinde görüs verilmistir.
Benzer bir soruya Vergi Dünyası dergisinin Kasım 2009 sayısında verilen bir cevapta; örtülü sermaye kapsamında elde edilen faizlerin kar payı olarak yeniden tasnif edilmesi ve buna göre gerekli düzeltmelerin yapılmasının amacının mükerrer vergilemeyi önlemek oldugu belirtilerek, örtülü sermaye kullandıran nezdinde
yapılacak düzeltmede dikkate alınacak tutarın örtülü sermaye kullanan tarafın kazancı üzerinden hesaplanarak kesinlesen ve öden tutar oldugu ifade edilmistir. Buna göre borç kullanan tarafın zarar beyan etmesi sebebiyle ödenen herhangi bir vergi tutarı bulunmadıgından örtülü sermaye kullandıran tarafın bu asamada düzeltme
yapmasının yasal olarak mümkün olmadıgı yönünde görüs verilmistir.
Görüldügü üzere Mali İdarenin verdigi görüslerde örtülü sermaye kapsamında borç kullanan tarafın zarar etmesi veya örtülü sermaye faizinden düsük kar etmesi durumunda dahi örtülü sermaye düzeltmesinin yapılabilecegi belirtilmektedir. Ancak tersi yönde görüsler de mevcuttur. Kanaatimizce mükelleflerce bu sekilde bir uygulama yapılmadan önce konu hakkında görüs alınması yerinde olacaktır.